Sevgi ile Umut

I
Sabah ilk dersim saat 08:30 da. Eşim bir taraftan kahvaltı masasına bir şeyler yerleştirmeye çalışırken, bir taraftan da lise 2. sınıfa giden oğlumuzu uyandırmaya çalışıyor.
Masanın üzerinde duran televizyon kumandasını alarak mutfağın bir köşesinde duran 37 ekran televizyona dönüyorum. Amacım hızlıca haberlere göz atmak. 1.kanal;
-“İstanbul’da, 14 yaşındaki çocuğun başından aşağı kaynar su döktüğü ileri sürülen üvey anne Y.T. hakkında uzaklaştırma cezası verildi.”
Hemen 2.kanala geçtim;
-“Ağrı’da, ailesiyle bayram ziyareti için gittiği dedesinin köyünde kaybolan 4 yaşındaki Leyla Aydemir, köyde ölü bulundu.”
Derhal 3. kanala geçtim;
-“Ordu’da, evinin bulunduğu apartmanın girişinde bıçaklanarak, öldürülen Ordu Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Müzik Bölümü 2’nci sınıf öğrencisi Ceren Özdemir’in olay öncesi binaya doğru yürürken, iş yerinin güvenlik kamerasına yansıyan görüntüleri ortaya çıktı. Görüntülerde Ceren Özdemir, kurs çıkışı eve giderken siyah montlu ve siyah pantolon giyen şahıs da onu takip ediyor.”
Görüntülere bakmadım bile. Oğlumuz uzun uğraşlar sonunda masaya teşrif ettiler. Ben de televizyonu kapattım.
II
Ben bir öğretmenim. Anadolu’daki bir şehirde küçük bir lisede görev yapıyorum. Kısaca insan yetiştiriyorum. Muhataplarım gençler.

Kahvaltımı yaptıktan sonra, kapıya kadar beni uğurlayan eşime soğukta fazla kalmaması için el selamı vererek arabama bindim. Müthiş bir soğuk var. Çok az yağan kardan sonra, gecenin soğuğu ile birleşen kar suları, çatılarda ilginç sarkıtlar oluşturarak buzlanmışlar. Arabanın ön camına vuran nefesim, camları buğulandırıyor. Trafik yavaş akıyor. Evim okula yakın olduğu için kısa sürede okula geldim.
Bahçe nöbetçisiyim. Erken gelen öğrenciler sınıflardaki kalorifer peteklerinin etrafına kümelenmişler. Ön bahçede kimsecikler yok. Okul binasının arkasında kalan küçük bahçeye dolandım. Paltomun yakaları dik vaziyette, kaşkol ve şapkamla yüzümü ve boynumu sıkıca kapattım. Binanın köşesinden arkaya doğru ilerleyince bir anda şaşkınlık içinde olduğum yerde kalakaldım.

III
-Sevgi! Neden bu soğukta buradasın kızım? Üstelik tam çatının altında… Başına her an bir buz kütlesi düşebilir.
-Hiç hocam. İçeride daraldım.
-Bana bir şey anlatmak istersen seni seve seve dinlerim. Ama ben yaşlı bir adamım. Burada değil de, içerde dinlemek isterim seni.
-Kimseyle konuşmak istemiyorum hocam.
-Peki, sen bilirsin ama şimdi bu soğukta burada durmana izin veremem.
Sevgiyle birlikte okulun içine girdik. Okul sıcacık. Nöbet defterini imzalayarak öğretmenler odasına geçtim.
Beşinci dersten sonra verilen öğle arasında, Öğrencilerle birlikte kantin sırasındayız. Önümde 4-5 öğrenci var. Şakalaşmalar, gülüşmeler, espriler derken sesimiz biraz fazla… Bu gürültülü ortamda arkamdan Sevgi’nin sesini duydum;
-Hocam sizinle biraz konuşabilir miyim?
-Tabii, hemen geliyorum.
Sıradan ayrılarak televizyon sesinin daha az geldiği uzak bir masaya oturduk.
Sevginin konuşmasını bekledim ve yüzüne baktım.
-Hocam, bu sabah gerçekten duygusal olarak bir ıstırap içindeydim. Arkadaşlarıma hissettirmek istemiyorum ama beni üzen şeyler yaşıyorum. Düşünmeden edemiyorum. Derslerde de kendimi bir türlü toparlayamadım. Üzüntüm büyüyerek üzerime gelen bir çığ gibi.
-Kızım sen 12. sınıf öğrencisi değil misin? Tam da üniversite sınavları atmosferine girmişken, seni kuşatan bu acının sebebi ne ki? Bak ben de endişelenmeye başladım şimdi.
-Sabah gelirken haber aldım hocam. Annemle telefonda konuştuk. Yine babamla tartışmışlar. Annem de evden ayrılıp bir süreliğine Ankara’ya dedemlerin yanına gitmiş.
-Bi dakika bi dakika….Sen zaten annen ve baban ile aynı evde kalmıyor musun?
-Hayır, ben Muhacir Pazarı’nın oradaki Çocuk Yuvasında kalıyorum. Evde üvey kardeşim ile annem- babam kalıyorlar. Annem babamın ölümünden sonra ikinci evliğini yaptı. Üvey babam da beni istemedi.
Hiçbir şey diyemedim. Zil çaldı. Altıncı ders başlıyordu.

IV
Altıncı ders saatinde 11.sınıflara derse girdim. Konumuz, Aile Toplumun Temelidir başlıklıydı.
Bir gün önceden hazırladığım plana göre derse başlamak için ayağa kalktım ki,
orta sıralarda ayaklarını sıranın dışına doğru çıkarmış ve bacak bacak üstüne atıp, kolyesinin zincirini parmağında sallayan Umut’a gözlerim ilişti.. Gayet laubali bir şekilde gülümsüyordu.
Yanına yaklaştım. Başına dikildim. Hiç bir şey demeden toparlanmasını bekliyorum.
Anlamazlıktan geldi.
-Galiba bana bir mesajın var.
-Sadece size değil hocam. Bu okuldaki herkese!
-Tamam. Daha açık söyle bakalım. Seni biz anlayamamışız demek ki?
-Evet, bu hayatta beni kimse anlamadı. Daha doğrusu dinlemedi. Kimseye artık değer vermiyorum. Çünkü kimse bana değer vermiyor. Yeter artık iyice doluyum.
-Ama bu hesaplaşmanı sınıfta ve şimdiye kadar sana yanlışı olmamış bir öğretmene karşı yaparak haksızlık ediyorsun. Şimdi sen böyle otururken, benim hiç derse başlamadan bu sınıftan çıkmam gerekiyor. Sürecin böyle ilerlemesini ister misin? Bunları seninle ikimiz sonra konuşalım. Şimdi ayaklarını içeriye al!
Derse 5 dakika geç başladık.

V
Bir günde yaşadığım bu iki olay beni hayli yordu. Ben de duygusal yapıda bir insandım. Evde kimseyle konuşmadım. Yemek bile bir rutini yerine getirme şeklinde geçmişti. Oğlum ise oldukça neşeli bir şekilde kendi okulunda yaşadıklarını annesine anlatmaya çalışıyordu. Eşim bendeki durumu anlamış, ancak sormamıştı.
Yemekten sonra elime aldığım “ Gülistan” isimli kitabı daha fazla okuyamadım yatağımın kenarına bıraktım.
Zihnimde sürekli Sevgi ve Umut için ne yapabilirim? Sorusunun cevapları dolaşıyordu.
Sonunda ikisinin de aileleri ile görüşüp, konuşmaya karar verdim. Ancak bu karardan sonra uyuyabildim.

VI

-Aloo, Merhaba Nesrin Hanım. Ben kızınız Sevgi’nin öğretmeniyim. Numaranızı Sevgi’den aldım. Müsaitseniz sizinle biraz Sevgi hakkında konuşabilir miyiz?
-Hocam, konuyu tahmin edebiliyorum ama benim de şu anda yapabileceğim bir şey yok. Eşimle bir tatsızlık yaşadık. Bir karar aşamasındayım. Biliyorum kızım açısından bu çok zor bir dönem ama bu bizim aile içi bir meselemiz. Eğer beni eşimle barıştırmak amaçlı bir konuşma olacaksa, lütfen siz bu mevzunun dışında kalın.
-Hayır hayır… Ben tamamen Sevgi’nin durumunu merkeze alarak bir görüşme yapmak istemiştim. Biliyorsunuz kızımız bu yıl üniversite sınavlarına girecek. Onun moralini bozacak şeylerden kaçınmanız veya aile içi problemlerinizi ona yansıtmamanız gerektiğini düşünüyorum.
-Hocam bu gerçeği bir de babasına hatırlatsanız. Onun numarasını size mesaj olarak atıyorum. Babası ile de konuşun. Sevgi her halükarda bizim evdeki durumumuzdan etkileniyor. Ben de biraz düşünmek için evden ayrıldım.
Artık konuşmanın bütünlüğünü kaybetmiştim. Nesrin hanım ne dedi, ben ne dedim gerisini hatırlamıyorum. Telefonu karşılıklı kapattık.

VII
“Aile Toplumun Temelidir” konusunu teorik olarak sınıfta çok güzel işlemiştik. Slaytlar, Özlü Sözler, Mutlu aile fotoğrafları ve karşılıklı soru cevap şeklinde geçen derste, öğrencilere ve kendime, öz değerlendirme formunda hep gülen adam işaretleri koymuştum.
Halbuki gerçek hayatta insanların ve özelde öğrencilerimin neler yaşadıklarını bilmiyordum.
Konuşmadıkça da anlayamayacaktım. Hatta derste, aile kavramının çok resmi olduğunu, Yuva kavramının ise sevgi temelli bir kavram olduğunu ve daha sıcak olduğunu söyleyerek, ‘Yurt’ ve ‘Yuva’ kavramlarını birlikte kullanmalarını isteyip öğrencilerden özlü sözler ve atasözleri bulmalarını istemiştim.
“Garip kuşun yuvasını Allah yapar”
“Bu hayatta sıcak bir yuvadan daha değerli bir şey yoktur”
“Aşk kutsaldır. Kirli gönüllerde yuva yapmaz”
Gün boyu bu sözler beynimin duvarlarına çarptı durdu.
Yurt… Yuva… Sevgi… Umut… Ekmek… Güven…
Yuva kurmak, yuva bozmak.
“Yuva kurmak, yalnızca evlenmek demek değildir. Sevgi yoksa, kendi yalnızlığınızı bir başkasının yalnızlığına eklemiş olursunuz sadece” demişti Franz Kafka.
Ben aile, Yurt-Yuva diye konuyu açtıkça, sınıfımızdaki yurtlarını ve yuvalarını terk ederek ülkemize gelmiş mülteci öğrencilerim içlerine ağladılar.

VIII
-Umut! Beni ne zaman çaya davet edeceksin.
-Müsait değiliz hocam. Ama isterseniz kantinden size büyük bardak bir çay alabilirim.
-Ama ben ailen de tanışmak istiyorum, çay bahane.
-Babamla tanışmanızı istemem
-Neden?
-Kaba-saba bir adam. Ayrıca pek ayık gezmez. Benim de tepemi attırır, yine olay çıkar evde. Zaten anneme de şiddet uyguluyor. Fena bozuğum ona. Ben de yalnızca yatmaya gidiyorum eve.
-Okuldan sonra ne yapıyorsun peki?
Çarşıdayım. Arkadaşlarım var, takılıyoruz. Eve gelmesem de haberleri olacağını zannetmem. Beni odamdadır diye düşünürler.

Umutların evine gidemeyeceğimi, gitsem de bunun bir yarar sağlamayacağını anlamıştım.
Ona sadece babacan bir tavırla, derslerine daha sıkı çalışmasını, ilerde hayatı ve insanları seveceği bir mesleğe yönelmesini, kendisinin bunların üstesinden gelecek bir akademik kapasiteye sahip olduğunu falan söyledim. Beni dinledi ama anladı mı bilmiyorum.

IX
Kış geçene kadar bazen koridorlar da, bazen kantin de, bazen okul çıkışlarında ayaküstü hem Sevgi ile hem de Umut ile konuştum.
Nisan Ayı ile birlikte havalar ısınmaya başlamıştı.
Ben de kilolarıma rağmen, öğrencilerimle öğle aralarında voleybol oynamaya başladım.
Sevgi de, Umut da iyi birer voleybol oyuncusu idiler. Voleybol onlar için en büyük teselliydi.
Bir Çarşamba günü, Sevgi koşarak yanıma geldi;
-Hocam biliyor musunuz annemle babam barıştılar. Babam, annemi umreye götürecek. Döndükten sonra da beni eve alacaklar.
-Aaaaaa… İşte bu güzel haber.
-Önce sizinle paylaşmak istedim.
-Gerçekten çok sevindim.
Konuşmaları Umut da duymuştu. Sessizce başını öne eğdi.

X
YKS sınavları, AYT sınavları derken, Haziran Ayı da geçmişti. Okullar kapandı. Temmuz Ayının sonlarına doğru, telefonumun Whatsapp hattına düşen bir mesajın sesiyle telefon kilidini açtım.
-“Hocam, Ankara’da Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik okuyacağım.” Sevgi.
Mesajı, bir yıl sonra üniversite sınavlarına girecek Umut’un telefonuna yönlendirdim. Amacım Umut’a sen de yapabilirsin demekti.
Umur’dan sadece “Tebrik ederim” cevabı alabildim.
Zaten bu Umut ile son mesajlaşmamız oldu. Ertesi yıl bizim okula devam etmedi. Yazdan kaydını başka bir okula aldırmıştı. Nereye gitti? Niçin gitti? Bir daha haber alamadım. Aramalarımda da hep, “kullanılmayan numara” uyarısı aldım.

XI

Ben mi yaşlanıyordum, yoksa öğretmenlik mi zorlaşıyordu bilmiyorum. Bazen okuldan sonra evdeki kanepenin üzerinde öylece kala kalıyordum. Hoş zaten 52 yaşına gelmiştim. Kendilerine Z nesli denilen veya internet nesli denilen yeni kuşak ile de aramızdaki iletişim baya zorlaşmıştı. Emekli olma hayalleri ve planları bile aklıma geliyordu. Ama öğretmenliği de bırakmak istemiyordum.
Böyle karışık duygular içindeyken okula geldim. Okulda arabamı park ettim. Arabanın kapısını tanımadığım uzun saç ve kısa sakallı bir genç açtı.
-Hocam tanımadınız mı? Ben Umut.
-Peki, bu genç bayan kim?
-Biraz düşünün bakalım, bir yerlerden çıkarabilecek misiniz?
-Sevgiiiii
İkisi de elimi öptüler. Hızlıca 6 yıllık hikâyelerini, ayakta dinledim.
Umut 12. sınıfta, gittiği okulda girdiği üniversite sınavında, Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümünü kazanmış.
Sevgi ile irtibatları Ankara’da da devam etmiş.
Evlenmişler.
Ama sadece aile olmamış aynı zaman da birbirlerine yurt- yuva olmuşlar.
Sevgi bir ara söze şöyle devam etti.
-Hocam, O bana aşk ile Umut oldu. Ben onun vecd içinde Sevgi’si oldum.
Şimdi o yaşadıklarımızı tamamen unutmak için bol bol seyahat ediyoruz.

Posted in Eğitim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir