Ali İhsan KOÇ’un ardından…

Biliyorum ailenin acıları taze…

Niyetim onların acılarını daha da artırmak değil…

 Gençlerin ölümünü “Gök ekin biçilmiş gibi” diyerek tanımlıyor Yunus Emre…

Merhum kardeşimiz Ali İhsan’ın da 45 yaşında olduğunu biliyorum…

Benden 2 yaş küçük olmasına rağmen çocukluğumuz onun da benim de “Köy İçi” dediğimiz kasaba meydanın da geçti.

İlkokulu benden bir sınıf sonrada okudu. Galiba Aşağıçiğil Lisesini bitirmişti. Bizim ise yolumuz İmam Hatip Lisesine düştü.

 Liseden sonra ise polis memuru olduğunu biliyorum. Nerelerde çalıştı, hangi illerde görev yaptı bilmiyorum…

Ama hatırımda kalan o sarışın çocuk silueti, bizden uzun boylu, mahalleden birinin aramızdan ayrılması ölüm-ecel/hayat- ahiret gerçeklerini bana bir kere daha hatırlattı.

 Hayat o kadar hızlı akıyor ki, yetişemiyoruz, yorgun düşüyoruz,kalbimiz bile buna dayanamıyor…

 O kadar çok ölüm haberi alıyor, o kadar çok ölüm haberi veriyoruz ki,

Nereye baksam tüm nesneler, canlı-cansız her şey sanki beni korkutmak için yüksek sesle “Ölüm var”,”Ölüm var” diye bağırıyor…

 Hayatında başka acıları da yaşamış baba ‘Halil Abi’ye’,

Muhtereme eşlerine,

Henüz hayatının başlangıcındaki küçük yavrularına,

 Rabbim Sabırlar Versin

Konya/13.02.2016

Gavur isen Almanya’ya git…

Bu Kurban bayramı kasabamızı ziyaretimde dinlediğim bir yaşanmış hikayeyi sizinle paylaşmak istiyorum….

Olay 70 veya 80 li yıllarda yaşanmış…

Olayın kahramanları Merhum Yaşar (Kerimin Yaşar) ve

Merhum Mehmet Ali BAĞLI(Dağlıgilin Mehmet Ali)

Hatırlayamayanlar için ikisininde resmini aşağıya koyacağım…

Efendim olay şu;

Merhum Mehmet Ali BAĞLI, şimdi Salih ERİKCİ hocanın evinin hemen yanında bulunan evini inşa ediyor…

Usta ve ameleler yoğun çalışıyorlar…

Öğle vakti olunca inşaatın sahibi Mehmet Ali abinin merhume eşi usta ve amelelere yemek hazırlayıp inşaatın yanına geliyor…

Yemek saati…

Menüde şebit ekmeğine dökülüp yayılmış bulgur pilavı ile yanında buz gibi ayran…

O sırada oradan geçmekte olan Yaşarı görüyorlar ve Mehmet Ali abi onu da yemeğe çağırıyor…

Yaşar bu…hiç bir yemek davetine hayır demez… 

Usta ve ameleler sofraya oturuyorlar…Yaşar da…

Yalnız bir problem var…

Pilav çok sıcak olduğu için kimse yiyemiyor…

Yaşar ise çok hızlı…Önden sıcak pilav,arkadan buz gibi ayran…Durmadan yiyor…

Bu durum Mehmet Ali abinin dikkatini çekiyor…

Yaşar tam sıcak pilavı ağzına alıp,hızlıca ayrana uzanırken,

Memet ali abi yaşarın bileğini tutup ayranı almasına izin vermiyor…

Ağızda sıcak pilav,ayransız bir türlü yutamayan Yaşarın gözleri yaşarıyor…

Zorla yuttuğu pilavdan sonra Mehmet Ali abiye doğru bağırarak;

“Gavur isen Almanya’ya git” diyor…. 

 

 

 

 

 

 

Yukarıçiğil’in Define Arayıcıları

Vallahi bi bahane oluyor,bana malzeme çıkıyor.Ahmet DEMİRBAŞ

Yazmayayım diyorum…

İçimdeki ses yazmazsan olmaz diyor.

Bu bayram duyduklarım sizi de hoplatacak cinsten.

Bakalım isim vermeden,kimseyi kırmadan,üzmeden yazabilecek miyim?

Efendim konunun başlığından da anlayacağınız gibi bu yazıda kasabamızdaki hazine avcılarından söz edeceğiz…

Bazı sorular sorup doğru mu ?diye cevap bekleyeceğiz…

Biliyorsunuz izinsiz kazı yapmak ve define aramak suç…

Ama define hayali de vazgeçilemez bir dürtü.

Benim çocukluğum da kasabamız Yenimahalle’den  bir yaşlı vardı define arayan…Kendisine ‘Müdür’ diyorlardı. Baya bir çaba sarf etti ama galiba bir şey bulamadı…

Sonraları Merkez Camii’nin Haziresindeki Roma Dönemine ait bazı sütun başları ve diğer görkemli kayaları kırarak hazine arayan bir gurup türedi. Kırık taşları şimdi bile orada görebilirsiniz…

Kimdiler? Bir şey buldular mı? Veballeri boynuna…

Daha sonraları  tarihi eser kaçakçıları ve bazı üçkağıtçılar kasabamıza dadandı.

Ellerinde haritalarla dolaşıyorlardı.

Galiba bazı hemşehrilerimizi de kekleyerek bir şeyler sattılar…Çakma,imitasyon bir kaç parça eşya…

Hedef Belören mevkisi idi…. Ne yazık ki oradan da bir şey çıkmadı…

Biraz daha sonraları Ayazma höyüğünü kazanlar oldu.

İş bu kadar alenileşince, Jandarma operasyon düzenledi ve bazı hemşehrilerimiz küçük uyarılarla işin içinden sıyrıldılar…

Hatta bu operasyonların birinde o zamanlar belediyemize ait olan iş makinası da jandarma parkına çekildi.

Gazeteler yazmadı,Televizyonların haberi olmadı…

Sorumuza gelince, çevrenizde aşırı bir şekilde zenginleyen biri var mı?

Zenginliğini Forex -Borsa dan  kazandım diye açıklıyor mu?

Karun hazinelerinin Akyaka’daki beyaz tepenin altında olduğu doğru mu?

Define arayıcılarının Avcılar ve Atıcılarla bir ilişkisi var mı?

22 Temmuz / 2015 Konya

 

Çekilin Ben Sosyal Medya Müftüsüyüm…

Televizyonlardaki tartışmalarda, konu ne olursa olsun bir

 ayet veya hadisi referans göstermek  artık moda…

Bu duruma sevinelim mi?

Üzülelim mi?

Adam gıda uzmanı,

Bitki kimyacısı,

Ekonomist,

Ahçı,

Birçoğu, Kur’an da  bu konuda şöyle buyruluyor diyerek, konuyu kendi görüşü doğrultusunda destekleyecek ayet meallerini ,  bağlamdan kopuk,Bektaşi mantığı içersinde, eksik ve yersiz bir biçimde okuyuveriyor.

Samimiyetine, bilgisine güvendiğimiz Prof. Dr. İbrahim SARACOĞLU hoca da bu yanlışı çok yapanlardan. Diyanet Tv de yaptığı programda neden birisi hocayı uyarmıyor diye bazen hayıflanıyorum.

Geçen Çarşamba akşamı TRT 1 de aynı yanlışı Canan KARATAY da yaptı ve ‘Kuran da tohumları değiştirmeyin’ diye bir ayet var dedi.

Ben böyle bir ayet olmadığı bildiğim için, acaba   Bakara 205’teki  bozguncu, ekini ve nesli yok etmek isteyen kişilerle ilgili ayeti buna hamledebilir miyiz diye tefsirlere baktım.

Yok kardeşim düz bir mantıkla ayetlere böyle yaklaşamayız dedim, kendi kendime…

Bundan Daha feci olan ise Sosyal Medya Vaizi ve Müftüleri…

Şunlar haram, bunlar helal…

Neden? Neye göre?

Hangi nass? Hangi kıyas? Hangi sahabe uygulaması?

Hepimiz yazıyoruz, sanki yazarız…

Web sitelerimiz,bloglarımız,özel sayfalarımız var..

Peki Din ile ilgili yazdıklarımızın bir temele dayanmadan ‘bana göre’ benim düşünceme göre -diyerek veya demeden –açıklanması doğru mu?

Hz Ali’nin çok sevdiğim bir sözü var;

“ İslam nokta kadardı.Cahiller onu artırdı.”

Ne olur biraz daha dikkat…

Biraz daha duyarlılık…