Mustafa-Emine ÖZTÜRK üzerinden hayat,ölüm ve sonrası üzerine

26 Nisan 2021 Salı Günü saat 22 gibi Sosyal Medyaya Emine ÖZTÜRK’ün (Mustafa eşi), ölüm haberi düştü.Öztürk

Çocukluğumdan da hatırlıyorum.Ne zaman kasabamızdaki minarelerden Cuma selası dışında bir sela duyulsa, herkes ürpererek ölenin kim olduğunu duymak için mahzun bir şekilde beklerlerdi.

Bense çocukça bir duygu ile korkarak olanları izlerdim.

Hele Sabah namazı sonrası verilen selalar çok daha iç burkucu olurdu.

Önce tüm kasaba bir film şeridi gibi zihinlerden geçer ve hasta, yaşlı, yatalak olan veya ölümü beklenen biri var mıydı? Diye birbirine sorardı insanlar.

Genç ölümleri ise, Yunus Emre’nin deyimiyle;

“Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi”

Duygusu oluştururdu.

Kazalar, cinayetler,Şehitler,zehirlenmeler….Ne çok acı gördük,şahit olduk.

Ölüm haberi aldık. Ölüm haberi verdik.

Şimdi ise hem köy içindeki eski evlerinde, hem Yenimahalle’deki evlerinde komşumuz olan Gımıllar ismiyle maruf aileden aldığım bu ölüm haberi de, çocukluğumda yaşadığım o korkuyu bana yeniden hissettirdi.

Ölüm korkusu değil bu, kaybetme korkusu…

Emine Hanım’ın cenaze törenine katılmak için Ilgın’a gittiğim de, Konya Yolu Kabristanın da  gördüm  Öztürkler Aile Mezarlığını…

İşte Mezar taşında Küçük Hoca diye bilinen Mustafa ÖZTÜRK’ün ismi.

Hemen orada, yıllarca kasabamızın elektrik işletmesinde çalışıp emekli olmuş,

aile babası Hacı Mehmet ÖZTÜRK. Ve diğerleri…

Mustafa Hoca’nın yanı başına eşi Emine Hanım için açılmış yeni mezar.

Geride erken yaşta babalarını kaybetmiş,şimdi ise baba bildikleri annelerini kaybetmiş 4 genç evlat…Üzgünüm…

Kalbimin dili yok, ondan bizarım diyor ya şair…

Ben de sözü yine Yunus Emre’ye bırakarak duygularımı ifade etmek istiyorum.

Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibi

Hele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibi

İşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konuktur

Bir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibi

Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye

Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi

Bir hastaya vardın ise bir içim su verdin ise

Yarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibi

Bir miskini gördün ise bir eskice virdün ise

Yarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibi*

Yunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derler

Meğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi

Öztürk

BİR ÇİĞİLLİ OLARAK ÇOK ÜZÜLDÜM!

Olay gerçekten çok acı…

Rabbim kimseye evlat acısı yaşatmasın.

Hele hele, 10 yaşındaki çocuğu babası tarafından öldürülmüş bir anne ve eş için sözün bittiği yerdeyiz.

Tüm Türkiye, olayı aktaran ajansın  ve haberleştiren medya organlarının haberleri altına yorumlar döşenmekle meşgul şimdi. Neye yarayacaksa?

Artık ne diyebiliriz ki…Şimdi geriye yalnızca büyük bir acı kaldı.

Efendim biliyorsunuz Pazartesi gün ,  2015 yılında Aşağı Çiğil’den Konya’ya gelmiş ve Karatay ilçesindeki bir apartmanda,apartman görevlisi olarak çalışan İsmail KILINÇER, 10 yaşındaki kendi oğlu Hüseyin’i  öldürdü. Sonra da kendisini polise ihbar etti.

Bugün medyaya yansıyan ilk ifadelerinde de; “Kendisinin günahkar biri olduğunu, 10 yaşındaki oğlunun ise,henüz günahsız olduğunu belirterek, büyüdüğünde günah işlerse oğlunun da cennete gidemeyeceğini söyleyip,çocuğunu cennete gitmesi için(?) kendisinin öldürdüğünü” söylemiş.

Tabii bu ifadelerin basına yansıması üzerine,dine ve dindarlara her zaman saldırmak için bekleşen tayfa,yine klavyelerinin başına üşüştüler.

Ben Psikolog değilim.Psikiyatrist de değilim,

Kriminal konulardan ise hiç anlamam.

Yargıya kalmış bu olay üzerine de konuşmayı artık zaid görüyorum. Ancaaak;

Bir Çiğilli  ve  aynı zaman da bir İlahiyatçı olarak,Babanın öldürme eylemi (Cinayet) ile,gerekçesinde kullandığı argümanlara baktığımda, bilinçli bir saptırma görüyorum.

Olayın cennet –cehennem,din-dindarlıkla bir alakası olmadığı açık.Burada Patolojik-Psikolojik bir durum var.

Katil,cennete gidebilmesi için çocukların öldürülebileceğine dair hangi dini veriden veya nass’ dan hareketle böyle bir çıkarımda bulundu acaba?

Katilin Facebook hesabına baktığımda,Türkiye ortalaması muhafazakar bir kişi gördüm.

Osmanlı arması bir profil, birkaç dua paylaşımı ve Cuma tebriki…

Anladığım kadarıyla Cüppeli Ahmet şarlatanı ve adamlarının paylaşımlarını da paylaşmış.

Fakat alakası olmasa bile, bu acı olay bağlamında bir uyarıyı yeniden yüksek sesle  dile getirmek istiyorum.

Dinin sunumunu yapan insanlar, adı ne olursa olsun,

Dinin aşırı yorumlarından,dini hayatın idealizasyonundan  her zaman uzak durmalılar.

İnsan hayatını değersizleştirecek, ölmeyi ve öldürmeyi teşvik anlamına gelecek her türlü anlatım ve tasvirden kaçınmalılar. Unutmayalım!, Cana Kıymak En Büyük Günahtır.Nokta.

Bir Çiğilli olarak gerçekten çok üzüldüm.

Sahipsiz Köyün Batması Haktır

Bu yıl  3-4 defadır 20-25 kişilik guruplar halinde kasabamız dışından arkadaşlarımla piknik amaçlı kasabamıza gittim.

Kasabamızın son yıllarda içine düştüğü fiziki manzara gerçekten içimizi sızlatıyor.

Bu durumun tabii ki bizim hemşehrilerimizle bir alakası yok.

Kasabaları mahallelere dönüştüren Büyükşehir Yasasının sonuçları, kasabamızın son durumunu göze alarak söyleyelim ki, HİÇ İYİ OLMADI.

Bu neticeye siyasi bir karar olarak varmıyorum, Manzaraya bakarak söylüyorum.

Şimdi bazı arkadaşlar kalkıp;”Biz demiştik!”  diyebilirler. Hatta “ Günaydııın” da diyebilirler.

Bu konu ayrı bir lokal ortamda  tartışılabilir de ancak;

Benim amacım şimdi bir bahsi diğer.

Kabul edelim ki 1967 yılından itibaren Belediye yönetimine geçen kasabamız tarihinde, kasabamıza yapılan en iyi hizmetlerden biri de, Tekgori mevkii ne yapılan GÜKKÜ piknik alanıydı. Emeği geçenlerden Allah razı olsun.

Kasabamızda yaşayan hemşerilerimiz için ailecek oturulup piknik yapılacak bir ortam fazla sorun olmayabilir. Kasabamızın her tarafı doğal güzellikleri açısından buna müsait…

Ya da işleri-güçleri nedeni ile insanlarımız buna fırsat bulamayabilir.

Ama bizim gibi dışarıdan kasabamıza gelip gidenler açısından bunun önemi izah edilemez…

Daha kasabamıza girer girmez tüm misafirlerimiz, hayranlıklarını yüksek sesle dile getirme ihtiyacı hissettiler.

Peki sıkıntı ne o zaman? Dediğinizi duyar gibiyim.

Bir daha belirtmeliyim sözüm muhataplarına…Yani, Ilgın Belediyesine…

Yeni seçilen Belediye başkanı acaba Gükkü’ye  hiç geldi mi?

Gükkü diye bir yer olduğunu biliyor mu?

Bilmiyorlarsa mevkinin son durumunu biz onlara biraz anlatalım.

1-Mescidin dış duvarları  kırmızı sprey boyalarla siyasi simge ve sloganlarla kirletilmiş.

2- Şadırvanların mermerleri sökülmüş kenarlarda duruyor.

3-Musluklar yerinde yok.Her birine ağaç tıpa sokulmuş.

4- Su kaçakları dolayısı ile şebekeden sağlanan sular kapatılmış.

5-Tuvaletlerde su olmadığı gibi, lavabolar kırılmış, içi içler acısı

6-Tretuvarlar ve kilitli taşlar sökülmüş

7-Kameriyenin şıngılları eskidiği için tavan su almış ve delikler oluşmuş.

Daha yazabilirim ama uzatmak istemiyorum.

Ancak Sayın Belediye Yetkilileri!

Tabii ki eskiyecek, kırılacak, size orada yatın bekleyin de demiyoruz.

Ama kırılan, sökülen,bozulan yerleri tamir etmek sizin göreviniz değil mi?

Kasabamız girişi ,bölünmüş yolun başlangıcı nadas olmuş…

Ne asfalt kalmış ne yol….

Hadi iki Çiğil arasındaki yol,karayolları veya il özel idaresi sorumluluğunda,

Ama kasaba içinde her tamir edilen su patlaklarından sonra  kenara yığılmış kilitli taşları kim yerine koyacak?

Koski mi? Siz mi?

Seçim önceleri oy istemek için her siyasi partinin temsilcileri kasabamıza uğradılar.

Şimdi ?

Bu konularda Murat GÜLLE kardeşimizin sesi ve nefesi daha ne kadar yetecek veya tükenecek…

Lütfen duyarsız kalmayalım…En azından Murat’ın kasabamızla ilgili paylaşımlarını daha çok yere ulaştıralım…Paylaşalım…Retweet edelim..

Ekmeğini yediğimiz,hala suyunu içtiğimiz kasabamızı yalnızlığa terk etmeyelim…

Ve muhtemel mezarımızın da bulunduğu bu topraklara sırtımızı dönmeyelim..

Tüm bu düşünce ve taleplerim,kasabamıza aşık bir vatandaşın istek ve talepleri olarak değerlendirilsin ne olur?

Kasabamızda besicilik ve bir sorun

Biliyorum birileri böyle bir başlığı görünce burun kıvırarak,

-“ Hele bak sanki kendi Etiler veya Şisli de yetişti.” diyecekler. http://ahmetdemirbas.6te.net/wp-content/uploads/2016/06/resim.jpg

-Desinler…

 Kasabamızdan genç nüfusun büyük bir kısmı Konya’da yaşıyor.

Orta yaş ve üstü hemşehrilerimiz ise geçimlerini son yıllarda büyükbaş besiciliği yaparak sağlıyorlar…

 Bu güzel bir gelişme aslında…

Kasabamız Büyükbaş ve Küçükbaş hayvancılığı için uygun…

Konuştuğum bazı hemşehrilerim ise son yıllarda hayvancılığın getirisinin iyi olduğunu söylüyorlar…

Devletin son yıllarda verdiği teşvikler ve eski belediye başkanlarından Ali AKSOY’un örnekliği ,kasabamızda hayvancılığın gelişmesine katkı sağladı.

Sütler üreticinin kapısından alınıyor…Yem ayağına getiriliyor.

 Pancar işciliği artık bitti.

Hayvancılık kasabamız için iyi bir alternatif…

 Ancaaak;

 Planlı ve düzenli,yerinde yapılmayan bir besicilik kasabamızın tüm doğal güzelliklerini ortadan kaldırıp, çevreye yayılan kötü kokular nedeniyle kasabamızı yaşanmaz bir yer haline getirabilir.

Ali AKSOY’un zamanında iyi bir planlama ile kasabamız Kuruçay mevkii bu amaçla imara açılmıştı. Elektrik ve su hizmetleri de götürüldü.

 Şimdi ise, ahır sorunları nedeniyle veya altyapıya masraf etmeme adına herkes evinin altında besicilik yapmaya başlamış.

 Kasabaya girişinizde o kesif kokuyu hissediyorsunuz…

Kimse alınmasın, suçlamasın…Bu iyi bir durum değil.

 Ilgın Belediyesi’nin bu durumu düzeltme adına bir şeyler yapmasını bekliyoruz…

Bir zamanlar kasaba içinde harman dökmenin ve Patoz atmanın yasaklanarak vatandaş harman yerlerine nasıl yönlendirilmiş ise,

 Besicilik konusunda da üç mahalle için de alternatif yerler belirlenebilir…

Körüş Memedi’nin ardından…

Körüş Memedi’nin ardından…

Öncelikle Merhuma Allah’tan rahmet diliyorum.

Başta eşleri Zeynep ablaya sabırlar diliyorum.

Zaman ne kadar hızlı geçiyor…

Sermayemiz olan ömrümüz, güneşin altındaki buz gibi hızla eriyor…

 

Körüş Memedi merhum köyümüz için bir fenomendi bence…

Bir zamanlar traktörlerin ve taraktörcülerin arzı endam ettiği ve gündem olduğu dönemleri yaşadık…

Bu dönemlerde Seyit TAŞKIN’ın Bakkal Dükkanı merkezdi.

Emirsiz,Haceli,Körüş,Orijinal… Hepiniz hemen hatırlayacaksınız

 Yatsı namazı öncesi ve sonrası, dükkan tıklım tıklım dolardı.

Bu kadar müşteriyi gören Seyit TAŞKIN, ek iş olarak çay ocağı bile kurmuştu bakkal dükkanında…

 Koyun,keçi.köpek,yayla muhabbetleri Çikinaligilin gaavede,

Pulluk,patoz,römork,ekin makinesi muhabbetleri,Seyidin dükkan-gaavede yapılıyordu.

Tayırgilin gaave ise okeycilerin mekanıydı…

 İşte, köy içi denen kasaba merkezinde doğup büyümüş bir kişi olmanın verdiği avantajla  bu mekanları ve içindekileri tanıma fırsatım oldu.

 Hepsine dair az çok hikayeler dinledim.

 Bu yazımda merhum Körüş Memedi’ne dair bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.

Tarih hangi yıllardı bilmiyoruz..

Merhum Körüş Memedi’nin Babası  Körüş İsmail’i ile Merhum Çikinaligilin Abdullah, Savaş yaylasına çoban durmuşlar…

 Sürüde  çok fazla mal var…

 Davar seçiminde Merhum Göğşen İsmaili’nin( Dedem oluyor) iki koyunu eksik çıkmış…

Çobanlarla konuşurken dedem onlara demişki;

-Bi tane olsaydı neyse, ama iki tane koyun yok diyorsunuz…Ne izi var ne derisi…Doğru söyleyin ne oldu benim koyunlara?…

 Açıklama ve izahta zorlanıyorlar…

Dedem de ikisini de mahkemeye veriyor…

Bir iki celse Ilgın’a gidip geliyorlar…

Merhum Körüş İsmai’li mahkemenin aleyhlerine sonuçlanacağını anlayınca, dedeme gelerek;

 -Komşu davadan vazgeç, şurada kapı komşuyuz birbirimizin yüzüne bakacağız. diyor. dedemi ikna ediyor. Dedem de;

 -Madem öyle mahkeme masraflarını ödeyin vazgeçeyim diyor.

Merhum Körüş İsmail’i  mahkeme masraflarına karşılık dedeme 10 Lira veriyor.

 Ancak oğlu Körüş  Memedi o zamanlar delikanlılık çağı… Babasının dedeme 10 lira verdiğini öğrenince bu durum zoruna gidiyor ve ,

-“Ben bu 10 lirayı bi şekilde onlardan alacağım.” diyerek kinleniyor.

Gel zaman git zaman, dedem gilin kağnıyla evden ayrıldığını gördüğü bir gün,  Göğşenlerin hayadına (Zemin kat) girerek, orada bulunan bir kazmayı alıp çıkıyor.

 Kazmayı 10 liraya Tathasangilin Merhum Hasan Ağaya  satıyor. Artık gönlü ferah…

Hasan Ağa ise inşaat taşı çıkaran bir adam…

Kazma, çalışa çalışa yıpranmış…

 Hasan Ağa kazmayı tamir etsin diye, o zamanlar köyün meşhur demircilerinden Gumit İbramına getirmiş.

 Gumit İbramı kazmayı görünce dedeme ait olduğunu anlamış ve kazmayı kimden aldığını sormuş.

 Hasan Ağa da; Körüş Memedinden aldım  deyince,

-Git 10 Liranı Körüş Memedinden al, kazmayı Göğşen İsmaili’ne  ver. demiş.

 Böylece 2 yıl aradan sonra kazma dedeme dönmüş…

Not:.: Bu hikayeyi Merhum Körüş Memedinin de olduğu bir ortamda dinlemiştim. Anlatanda dinleyenler de gülüyorlardı.

   Amacım kimseyi rencide etmek değil. Tatlı bir hatıra olarak sizlerle de paylaşmak istedim